Something not Special for All of Us

Sunday 25 August 2024

IF YOU EVER SEE ME AGAIN

  




 Yine ufak bir aradan sonra yazmaya karar verdim. Tek taraflı olduğu için buraya yazdıklarım, biraz zorlandığım zamanlar oluyor sanırım. Bir de kimsenin bu kadar overshare mağduru olması gerektiğini düşünmüyorum galiba. Her neyse, bir beklentiyle gelmiyordur herhalde bu blogu ziyaret edenler (eğer benden başkaları da varsa tabii). 

Gereğinden fazla düşünüyor olmanın zorluğunu yaşıyor musunuz siz de? Hayatımın her döneminde olması gerektiğinden çok fazla düşündüm sanırım, bu sebeple de yazmaktan kendimi alamıyorum. Aslında video çekmek ya da podcast yayınlamak da hayli cazip gelse de, yazmanın verdiği keyif de bir başka oluyor benim için. Kağıt kalem ikilisi klavyeden daha çekici geliyordu başlarda (alışkanlıktan kaynaklı olarak sanırım), fakat artık klavye daha rahat hissettiriyor. Yazımın çok çirkin olmasından dolayı mı, bilmiyorum. 

Her ne olursa olsun, yazı yazmak gerçekten çok değerli hissettiriyor. Özellikle kendinizi bir başkasına anlatmak durumunda olmadığınız zaman. Anlamak ve anlaşılmak çok garip, aynı zamanda da olağanüstü hissettiriyor. Sanırım ergenlik süresinin artık daha uzun olmasından kaynaklı olarak, "beni kimse anlamıyor" sendromundan kurtulamadım :D Ya da gerçekten çok kötü bir anlatıcıyımdır, bilmiyorum. Birinin sizi anlaması için, siz olması mı gerekli oluyor acaba? Sonuçta ben 25 yıl boyunca ben olarak yaşadıktan sonra anlatıyorum düşüncelerimi, duygularımı. Ama anlattığım kişi kaç yaşında olursa olsun, bir an bile ben olarak yaşamadı ki. Eğer anlamak ve anlaşılmak meselesinin olayı buysa, sonsuza kadar bu girdaptan kurtulamayacağım demek oluyor. Belki de ilerleyen zamanlarda anlatmayı bırakırım tamamen, ya da bunların hepsi önemsiz olur bir anda. Geleceği görememek bazen çok can sıkıcı oluyor. 

Bu konuyu da hiçbir sonuca bağlamadan, geçenlerde izlediğim filmlerden bahsedeyim biraz da. Alps (2011) konusunu okuduğum zaman izlemeyi isteyeceğim bir film olmuştu, her zamanki gibi ertelesem de izlemeyi, sonunda izleyebildim. Garip bir filmdi (yani güzel), ismi ile filmin bağdaştığı bir nokta yok, ki bu da aslında amacına ulaştıklarını gösteriyor sanırım. Bir başkası olarak davranmaya alıştıktan sonra kendin olabilmek imkansız olsa gerek. "Bu ne şimdi?!" bakışlarıyla izlediğim sahneleri de boldu. 

Bir diğer film Close (2022), muhtemelen Alps filminden çok daha popüler olan ve birçok insanın izlediği bir filmdir. Filmi henüz izlemeden, yıllar önce izlediğim Hjartasteinn (2016) filmi ile benzeyeceğini düşünmüştüm (biraz yanılmışım). Farklı olanın ayrıştırılması, tabiri caizse başının ezilmesi gerektiği (iskorpit balığı göndermesi) düşüncesi Hjartasteinn filminde daha net ve aslında o iklimin verdiği soğukluğu da hissettirerek gösterilmişti. Close filmine kıyasla çok daha sert ve bir o kadar da karanlık bir filmdi bence (rahatsız edici de denilebilir belki). Close daha sıcak bir film bence, biraz daha "medeni" belki de. Lakin, akran zorbalığı, toplumun ayrıştırıcı olması ve kalıpların insanları bu denli etkilemesi açısından ben pek de medeni bulamadım. Gözde çok büyütülen "erkek olmak" kavramı da yine en çok bunu isteyen erkeklerin başını yakıyor sanırım. Oyunculuklarına değinmeden geçmek istemiyorum. Leo, gerçekten çok başarılı bir çocuk ve izleyenlerin beğenisini de toplamış anladığım kadarıyla. Fakat benim daha çok içselleştirdiğim Remi karakteri, arkadaşının yanında var olmak istemesi ile birlikte beni çok daha fazla etkiledi. Remi sanatla ilgilenen, biraz daha hassas bir çocuk. Daha da önemlisi, Leo onunla olduğu müddetçe çevresinden gelen tepkilerin bir önemi de olmuyor onun için. Onun aksine Leo, toplumun kendisi hakkında ne düşündüğünü, "erkek" olmayı (çiftçi babası ve bir abisinin olmasının etken olduğunu düşünüyorum) çok daha fazla önemsiyor. Acısını içinde yaşamak zorunda kalması, fiziksel bir acı yaşadığı zaman ağlamak için bir sebebi olduğunu düşünmesi de destekliyor bunu bence. Çiçek hasadının ve çocukların tarlanın içinde koşması, duygularına göre çiçeklerin yoğunluğu ve canlılığının (hatta kendi hızlarının da) değişmesi güzel detaylardı. İki film için de; bir şeyler gözünüze sokulmadan anlatılmış, duygusal anlamda size yük bindiren ve yalnız hissettiren, izlenilesi filmler olduğunu söyleyebilirim. 

Yine uzun uzadıya anlatmışım bir şeyler, kendime hakim olamıyorum bu konuda. Yine, yeniden anlaşılabilir olabilmek adına "çabalamışım". Kimseyi daha fazla yormadan bitirelim bu yazıyı da burada :) 


Öneri şarkı için tıklayabilirsiniz!!


No comments:

Post a Comment