Büyük bir oyunun içindeyim ve bir anda bana nasıl hissetmem gerektiği söyleniyor gibi hissediyorum, sanki biri beni yönetiyor gibi. Bazı anlarda da ışıklar üzerimden çekiliyor ve tamamen kendimle kalıyorum gibi oluyor. İşte o zamanlarda daha çok düşünüyorum, kimse ne hissetmem gerektiğini söylemiyor çünkü. Ne hissetmesi gerektiğini düşünür mü insan? Belki ne tepki vereceğini düşünür ama hisler daha açık değil midir? Bazen o kadar hiçbir şey hissetmiyorum ki hissetmek için düşünmeye ihtiyacım oluyor. Bir şeyler hissetmediğimde düşünmeyi bıraktığımı da sanmayın, sadece ne hissettiğimi düşünmüyorum o sırada. Bir de gri bulutlara alışık olmanın verdiği bir his var üzerimde, galiba biraz bütünleştik onunla. Bazen, bazı insanlarla beraberken varlığını unutuyorum ama :) Galiba bu histen tamamını kurtulmak benim de işime gelmiyor, "I don't wanna lose my spark ✨️" (meanwhile my spark 🌫).
Neyse, bu kadar çok benim hakkımda konuşmak yeterli sanırım. Bu aralar izlemekten hem çok keyif aldığım hem de anlamakta hiç güçlük çekmediğim güzel bir dizi izliyorum, Hasçelikler and the City! BelkısTV izleme alışkanlığı olan biri olduğum için bu diziyi izlememe gibi bir ihtimalim olduğunu sanmıyorum, hele de bu kadar büyük bir kitleye hitap etmeyi başarmışken. Tam anlamıyla "işte bu karakter ben" diyebileceğim bir karakter olmasa da her karakterde ufak da olsa kendimden bir şeyler buluyorum sanırım. Her ne kadar farklı olsak da, en nihayetinde, "Aynı duvarda farklı bir tuğlayız"**.
Bir de, okumamın üzerinden biraz zaman geçmesine rağmen ara ara düşündüğüm bir kitap var. Çok ufak ve hatta pek alakalı olmayan bir diyaloğu*** da bu posta eklemek istiyorum;
-Dünyanın dönmesine karışamayız.
+ Ama bize acı vermemesi için bunu bilmezlikten gelebilirdik. Galileo'ya asıl gereken, inanç değil yürekti.
Öneri şarkıyı dinlemek için tıklayabilirsiniz!!
**Hasçelikler and the City
***Aşk ve Öbür Cinler
No comments:
Post a Comment